Dr. İbrahim Abdullah Salkīnî'nin Arapça olarak kaleme aldığı "Usûl-i Fıkıh Öğretiminin Toplumdaki Fikrî ve Akli Kapasitenin Gelişimine Etkisi" adlı makalesi Chat GPT yardımıyla Türkçe olarak özetlenip ardından blog yazısına çevrilmiş ve gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra yayınlanmıştır.
Birçoğumuz “usûl-i fıkıh” deyince sadece ilahiyat fakültelerinin ders programlarında görülen ve öğrenmesi de zor olan bir ilim dalını hayal ederiz. Oysa Dr. İbrahim Abdullah Salkīnî’nin kaleme aldığı çalışmada, usûl-i fıkhın sadece fıkıh öğrencilerinin değil, tüm toplumun entelektüel kapasitesini artıran bir ilim olduğu anlatılıyor. Kısacası bu alan, zekâmızı ve aklımızı nasıl daha verimli kullanabileceğimizi bize öğretiyor. Gelin, bu konuya biraz daha yakından bakalım.
Fıkıh ve Zekâ: Sandığımızdan Daha Yakın İki Kavram
Fıkıh kelimesi Arapçada “derin anlayış” ve “kavrayış” anlamına geliyor. Kur’an’da geçen “فما لهؤلاء القوم لا يكادون يفقهون حديثاً” (Nisa 4/78) ayeti bile fıkhın aslında sadece “hukuk” değil, bir anlayış ve farkındalık biçimi olduğunu gösteriyor. Zekâ ise burada sadece bir "hızlı kavrama" yetisi değil; ayrıntıları görmek, farklı açılardan düşünebilmek ve çoklu sonuçlara ulaşabilme becerisi olarak ele alınıyor. İşte usûl-i fıkıh tam da bu becerilerin eğitim alanı.
Algımızı Genişleten Bir Alan: Usûl-i Fıkıh
Dr. Salkīnî’ye göre usûl-i fıkıh, insanın çevresindeki olayları ve bilgileri nasıl değerlendireceğini öğretiyor. Örneğin, bir bilginin kesin mi yoksa zannî mi olduğunu ayırt edebilme becerisini kazandırıyor. Bu da hayatın her alanında, özellikle de hızlı ve düşünmeden verilen hükümlerden kaçınmamızı sağlıyor.
Bir ayeti ya da hadisi okuduğumuzda “Bu ifade genel midir, özel midir? Burada bir istisna var mı?” gibi soruları kendimize sorarak çok daha derin bir analiz yapma alışkanlığı geliştiriyoruz. Usûl-i fıkıh eğitimi sayesinde tek bir bakış açısıyla sınırlı kalmıyor, meselelerin farklı boyutlarını da görmeye başlıyoruz.
Düşünce Dünyanıza Esneklik Kazandırır
Hepimizin bildiği gibi bazı insanlar her şeyi “doğru/yanlış” gibi keskin sınırlarda değerlendirir. Oysa usûl-i fıkıh eğitimi, “gri alanları” da görmeyi öğretir. Bir mesele sadece helal/haram ikilemiyle değil; mekruh, müstehap gibi ara derecelerle de ele alınır. Hatta Hanefiler bu dereceleri daha da artırarak “farz” ve “vacip” gibi ek kavramlarla düşünme sistemimizi daha rafine hale getirir.
Böyle bir eğitimle;
Araştırmadan taklit eden ile eleştirel düşünce üreten arasındaki farkı anlar,
Bir metne ya da olaya yalnızca “yüzeyden” bakmaz, arka plandaki amacı ve bağlamı da sorgularız.
Usûl-i Fıkhın Düşünme Alışkanlıklarımız Üzerindeki Etkisi
Bu ilmi çalışırken birey;
Daha iyi ayrım yapar: Bilginin kaynağını, güvenilirliğini ve bağlamını analiz eder.
Mukayese yapar: İki farklı görüş ya da delil arasında dengeli bir değerlendirme yapmayı öğrenir.
Çoklu sonuçlara ulaşır: Bir olaya sadece tek bir pencereden değil, farklı alternatiflerle yaklaşır.
Yalnızca Fakihlerin Meselesi Değil
Dr. Salkīnî, usûl-i fıkhın sadece hukukçular ya da dini ilimlerle meşgul olanlar için değil, toplumun her kesimi için gerekli olduğunu savunuyor. Çünkü bu ilim bir “hukuk kuralları kitabı” değil; eleştirel düşünceyi, analitik bakış açısını ve sistematik düşünmeyi geliştiren bir eğitim alanı.
Peki ne yapılmalı?
Yazarın Tavsiyeleri:
Ortaokul ve liselerde temel seviyede usûl-i fıkıh dersleri verilmeli,
Hukuk fakültelerinde usûl-i fıkıh dersleri artırılmalı,
Medya aracılığıyla bu düşünce tarzı halka anlatılmalı,
Yüksek lisans ve doktora öğrencileri bu alana teşvik edilmeli,
Camilerde usûl-i fıkıh ders halkaları artırılmalı,
Çocuklar ve gençler için eğlenceli dijital içerikler hazırlanmalı.
Son Söz
Usûl-i fıkıh, bugünün dünyasında daha da ihtiyaç duyduğumuz bir beceriyi kazandırıyor: Düşünerek ve ölçerek karar vermek. Sadece fıkhî meselelerde değil; iş hayatımızda, ilişkilerimizde ve günlük hayatın her alanında zihnimizin “pratik yaparak güçlenen bir kas” gibi gelişmesini sağlıyor.
Belki de hepimizin biraz “usûl-i fıkıh” çalışmaya ihtiyacı var, ne dersiniz?
Makaleye islamhukuku.com sitesinden ulaşabilrsiniz.
Kaynak: İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 21, 2013, s. 53-70